Konya
24 Ağustos, 2025, Pazar
  • DOLAR
    40.70
  • EURO
    47.43
  • ALTIN
    4444.4
  • BIST
    10.973
  • BTC
    116774.88$

21. Yüzyılın Sessiz Krizi

20 Ağustos 2025, Çarşamba 16:59
  1. yüzyılın en önemli küresel sorunlarından biri, giderek derinleşen su kıtlığı meselesidir. Su, yalnızca biyolojik yaşam için değil, aynı zamanda tarımsal üretim, sanayi faaliyetleri ve enerji üretimi açısından da vazgeçilmez bir doğal kaynaktır. Bu nedenle su krizinin, ekonomik, sosyal ve siyasal boyutlarıyla ele alınması zorunlu hale gelmiştir.

Birleşmiş Milletler verilerine göre dünya genelinde kullanılan suyun yaklaşık %70’i tarımsal sulamada tüketilmektedir. İklim değişikliği, yanlış sulama yöntemleri ve hızlı nüfus artışı, mevcut kaynakların sürdürülebilirliğini tehdit etmektedir. 2050 yılına gelindiğinde dünya nüfusunun 9,7 milyara ulaşacağı öngörülmekte olup, bu durum su talebini dramatik biçimde artıracaktır.

Türkiye, sanıldığının aksine “su zengini” değil, “su stresi yaşayan” ülkeler arasında yer almaktadır. Kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarı 1.500 m³’ün altına inmiş durumdadır. Bu değer, Türkiye’yi hızla su fakiri ülkeler kategorisine yaklaşan bir konuma sürüklemektedir. Tarımsal sulamada modern tekniklerin yetersizliği, kentlerde altyapı kayıpları ve sanayide suyun etkin kullanılmaması bu sorunu daha da derinleştirmektedir.

Su, yalnızca çevresel bir mesele değil, aynı zamanda bir jeopolitik güç unsuru haline gelmiştir. Orta Doğu’daki Fırat-Dicle havzası, Afrika’da Nil Nehri üzerindeki anlaşmazlıklar ve Güney Asya’da Himalayalardan doğan akarsulara ilişkin gerilimler, suyun ülkeler arası ilişkilerde stratejik bir konuma ulaştığını göstermektedir. Bu bağlamda, “su diplomasisi” kavramı giderek daha fazla önem kazanmaktadır.

Su krizinin önlenmesi için çok boyutlu bir strateji gerekmektedir:

  • Tarımsal reform: Damla sulama ve yağmurlama gibi modern sulama yöntemlerinin yaygınlaştırılması.

  • Altyapı yatırımları: Şehirlerde şebeke kayıplarının azaltılması ve suyun geri dönüşümünün teşvik edilmesi.

  • Sanayi politikaları: Su tüketiminin yüksek olduğu sektörlerde verimliliği artırıcı teknolojilerin uygulanması.

  • Toplumsal bilinçlendirme: Eğitim programlarıyla bireylerde su tasarrufu bilincinin geliştirilmesi.

Su, petrol ve doğal gaz gibi enerji kaynaklarının aksine yerine konulamaz bir doğal varlıktır. Su kıtlığının derinleşmesi, yalnızca ekonomik kalkınmayı değil, aynı zamanda toplumsal istikrarı ve uluslararası güvenliği de tehdit etmektedir. Dolayısıyla su krizi, esasen bir yaşam krizi olarak değerlendirilmelidir.

Gelecek nesillere bırakılacak en değerli miras, teknolojik ilerleme ya da ekonomik sermaye değil; temiz, erişilebilir ve sürdürülebilir su kaynakları olmalıdır.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Facebook Yorum